Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk karne anısını anlattı…

“Başarıyı nota indirgediğimizde çocuklar eğitimin hizasını kaybediyor”
Bakan Selçuk, çocuklar açısından “başarı” kavramının da gözden geçirilmesi gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle devam etti:

“Annemin benim için kullandığı ‘Allah muvaffak etsin’ ifadesini çok seviyorum. Çünkü muvaffakiyet kelimesi etimolojik olarak içinde vakıf olmak, vukuf sahibi olmak, içselleştirmek, kalıcı olarak bir öğrenme değeri oluşturmak anlamına geliyor. Öğrendiğimiz bilgiler bize hayat yoldaşlığı yapıyorsa, işe yarıyorsa ve hayatla bağlantılıysa bir anlamı oluyor. Diğer türlü sınav sonuna kadar unutulmayan bilgi, kısıtlı bir başarıyı tanımlamaya başlıyor.

Bu anlamda başarılı ya da başarısızlık sadece karnedeki notlarla açıklanamaz. Bundan ziyade çocuğun arkadaşlık ilişkilerindeki, problem çözmedeki, sosyal, duygusal alandaki başarısı, öğrenmeden haz duyup duymadığı, yeni bir şey öğrendiğinde zevk alıp almadığı gibi konularla da ilgili. Başarı aslında bütün bunların toplamından oluşuyor. Bunu bir nota indirgediğimizde Türkiye gibi sınavın çok baskın olduğu ülkelerde çocuklar eğitimin hizasını kaybediyorlar ve eğitimin dengesi bozuluyor.”

“Çok parlak bir öğrenciliğim olmadı”
Çocukluk dönemindeki karne anılarını da paylaşan Bakan Selçuk, “Benim aslında çok parlak bir öğrenciliğim olmadı. Okulla arası çok iyi olan bir çocuk değildim. Benim için okul, arkadaşlıklar, sevdiğim öğretmenler ve özellikle ders dışında futbol ve benzeri etkinliklerdi. Bu açılardan okula gitmek çok değerliydi.” diye konuştu.

Çocukluğunda okulda soba yandığını, o sıcak ortamın da kendisi için çok önemli olduğunu anlatan Selçuk, şöyle devam etti:

“Karnemde zayıf olacağını genelde bildiğim ve bu benim için sıradan bir olay olduğundan daha çok annem ve babamın ne düşüneceği konusuna yoğunlaşırdım. Okula gidip de karneyi aldıktan sonra dönüş yolu genellikle çok azap dolu bir yol olurdu. Beklenti çok önemliydi, ‘Acaba her zamanki gibi belli bir oranda mı zayıf var yoksa bu sefer artmış mı?’ Zayıf sayısı biçiminde bir karşılaştırma olduğu için çok fazla mağduriyet de yaşamazdım. Genellikle de ikinci dönem hırs, çalışma azmi gelirdi ve ikinci dönem son anda toparlayıp belli çalışmaları bitirmek gibi bir alışkanlığım vardı. Ama benim asıl hoşlandığım şey, sevdiğim oyunları oynamak, çizgi romanları okumak ve arkadaşlarımla beraber olmaktı. Bunun dışında kalan bütün eğitimsel faaliyetler, herkes yaptığı için yaptığım davranışlardı.”

“4,5 yaşında ilkokula başladım, sıkıntılar yaşadım”


Şimdilerde daha sakince karşılanmasına karşın geçmişte karnelerin ağırlığının, öğretmenlerin karne üzerindeki otoritesinin daha fazla olduğunu anlatan Selçuk, bir kere, notlarını değiştiren arkadaşlarına uyup uymamakla ilgili, kendisine ahlak sınavı gibi gelen bir olay yaşadığını ama en sonunda ailesine karnesini olduğu gibi götürdüğünü dile getirdi.

Aslolan maraton koşmak
Bu olayı hiç unutamadığını ifade eden Selçuk, şunları kaydetti:
“Bizim aile çok kalabalıktı, 6 kardeştik. Çok sayıda karne geldiği için karneler arada kaynardı. Karneyi bırakan ya kaçardı ya da karnesi iyi olan ödül almak için gösterirdi. Aslolan maraton koşmak. Belirli karnelerde iyi ya da kötü olmak değil de uzun soluklu olarak bir kişinin ne yaptığını daha çok önemserim.

Öğrencilik dönemimde 4,5 yaşında ilkokula başlayan birisi olarak bazı sıkıntılar yaşadım. Küçük olduğum için anlamadığım ya da henüz olgunlaşmadığım için fark etmediğim, kavrayamadığım birçok şeyin benim zekâmla ilgili olup olmadığı konusundaki yargılar çok dikkatimi çekmiştir. Bir sınıftasınız, herkes anlıyor ama ben anlamıyorum. Zamanı gelmediği için yapılamayan şeyleri, sanki benim yeteneksizliğimden ya da beceriksizliğimden kaynaklanıyormuş gibi algıladığım çok uzun yıllar oldu. Ama sonra sınıfta kalarak bunu telafi ettim ve durum düzeldi. Sınıfta kalmak bana çok iyi geldi yani.”

16.01.2019

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir